Bitki Besleme ve Gübreleme

Gübrelemeye bağlı olarak ortaya çıkan beslenme bozuklukları
Son elli yılda bütün dünyada kimyasal gübre tüketiminde çok büyük artışlar olmuştur. Tarım ürünlerine olan talebin giderek yükselmesi öncelikle, bitkilerin daha iyi beslenmesini temin ederek sağlanan ürün artışları ile karşılanmıştır. Buna paralel olarak genetik alanında sağlanan gelişmelerin katkısı ile geliştirilen yüksek verimli bitki çeşitleri de verim artışında etkili olmuştur. Yeni geliştirilerek kültüre alınan yüksek verimli varyetelerin bitki besin istekleri de doğal olarak yüksek olduğundan, gübreye olan talep iyice yükselmiştir. Tarım sektörü gelişmiş ülkelerde azot, fosfor ve potas içeren gübrelerin yüksek oranda kullanılması, bu besin elementlerinin noksanlıklarını azaltmıştır. Ancak azot, fosfor ve potaslı gübrelerin giderek artan miktarlarda kullanılması, bu kez, diğer besin elementlerine olan ihtiyacı yükseltmiş ve magnezyum, kükürt gibi makro besin elementleriyle, birçok mikro besin elementlerinin noksanlıkları görülmeye başlanmıştır. Bugün Türkiye’de de intensif tarım yapılan işletmelerde makrobesinlerden magnezyum, mikrobesinlerden ise demir, çinko, mangan ve bor noksanlıklarına sık rastlanılmaktadır. Bu besinlerin yeterli düzeyde bitkiye sağlanamadığı hallerde ise, bitki gelişememekte, ürün kaybı olmakta, kalite özellikleri bozulmakta ve ürünün pazar değeri de düşmektedir. Sonuçda üretici azot, fosfor ve potaslı gübreleri kullanmasına rağmen karlı bir çiftçilik yapamamakta, zarar etmektedir.

Azot, fosfor ve potas elementleri ile yapılan gübrelemenin bitkilerde diğer bazı elementlerin noksanlıklarını yaratması, sadece diğer elementlere olan ihtiyacın yükselmesinden de kaynaklanmamaktadır. İhtiyacın artmasına ilave olarak, bitki besin elementleri arasındaki interaksiyonlar nedeniyle de çeşitli noksanlıklar ortaya çıkabilmektedir. Örneğin;

* Yüksek amonyum konsantrasyonun kalsiyum ve magnezyum alımını azalttığı
* Yüksek nitrat konsantrasyonunun başta demir olmak üzere mikrobesinlerin alımını azalttığı
* Yine yüksek nitrat konsantrasyonunun fosfat alımını azalttığı, benzer şekilde yüksek fosfat konsantrasyonunun nitrat alımını azalttığı
* Yüksek potasyum konsantrasyonunun magnezyum ve kalsiyum noksanlığına neden olduğu
* Yüksek fosfor konsantrasyonunun çinko ve diğer mikrobesinlerin alımını azalttığı
* Yüksek kalsiyum konsantrasyonunun demir, bor, mangan, magnezyum noksanlıkları yarattığ
* Yüksek amonyum konsantrasyonunun katyonik elementlerin, özellikle magnezyum ve kalsiyum alımını azalttığı
* Yüksek bakır, çinko ve mangan miktarlarının demir alımını azalttığı bilinmektedir.

Besin elementlerinin bitki bünyesindeki etkileşimlerine bağlı beslenme bozuklukları

Bitki besin elementleri arasında toprakta görülen olumsuz etkileşimler bitki bünyesinde de görülebilmektedir.Yani bir besin elementinin bitki bünyesinde normalden daha yüksek miktarlarda bulunması diğer bazı besin elementlerinin noksanlıklarına neden olabilmektedir. Bir çok besin elementi arasında böyle antagonistik etkileşimlerin olduğu bilinmektedir. Bitki besin elementleri arasındaki antagonistik ve sinergik etkileşimler, gübre kullanımındaki artışa paralel olarak artmaktadır (Antagonizm: besin elementleri arasında olumsuz etkileşim; Sinergizm: besin elementleri arasında olumlu etkileşim anlamına gelmektedir.)

Bitki bünyesinde bulunan bazı besin elementlerinin yeterli olup olmadıkları kimi zaman sadece o elementin miktarı ile ilgili olmayıp, diğer bazı elementlerin miktarlarına da bağlı olabilmektedir. Örnek olarak elmada kalsiyum noksanlığından ileri gelen acı benek ve diğer bazı depo hastalıkları ile domates, biber, kavun gibi sebzelerde yine kalsiyum noksanlığından ileri gelen çiçek burnu çürüklüğü hastalığı reel olarak kalsiyum noksanlığından daha çok, K / Ca ve K + Mg / Ca oranının yüksekliğinden ileri gelmektedir.

Bitki bünyesinde bulunan iyonlar arasındaki antagonizme en iyi örnek, diğer bir deyişle pratikte bitkideki iyon antagonizmasından ileri gelen beslenme bozukluklarına en iyi örnek P /Zn oranının yüksek olmasından ileri gelen çinko noksanlığıdır.Bitki yapraklarında 25 ppm civarında Zn bulunması genellikle birçok bitki için yeterli olmaktadır. Bununla birlikte bitkideki P / Zn oranı 300’den büyükse, yapraklardaki Zn miktarı ne olursa olsun, bitki çinko noksanlığı gösterebilmektedir.

Metabolik olarak önemli olan diğer bazı iyon oranları N / S, NO3/ K, NO3 /Fe, Ca / Fe, Fe / Zn, Fe / Mn, Mn / Zn, K / Ca, K / Mg, K / Na, K/B, NH4/K, NH4/Ca, NH4/Mg, P/Fe, P/Al, Ca/Mg, oranları ve bunların ters oranlarıdır.

Genellikle bir besin elementinin noksanlığı, aynı zamanda başka bir besin elementinin fazla olduğuna işaret eder. Bunun tersi de doğrudur, yani eğer bir besin elementinin fazlalığı varsa, bu aynı zamanda başka bir elementin noksan olduğunun işaretidir. Her iki halde de sonuç aynıdır ve bitkinin dengesiz beslendiği anlamına gelir. Bu anlatılanlardan görülecektir ki; pratikte bir bitkide bir beslenme bozukluğu varsa, bunun bir elementin reel noksanlığından mı, yoksa başka bir elementin fazlalığından mı ileri geldiğini kestirmek kolay değildir. Bu gibi durumlarda başvurulacak en iyi yol bitki analizi yaptırmak ve ona göre karar vermektir.

Beslenme bozukluklarında genetik faktörlerin önemi

Bitkilerin besin absorbsiyonları ve onları metabolizmada kullanmalarında bitki cinsleri ve çeşitleri arasında büyük farklılıklar vardır. Bu farklılıklar bitkilerin genetik özelliklerinin bir sonucudur. Besin elementlerinin alınmaları ve metabolize edilmelerinde bitki cins ve çeşitleri arasında görülen genetik farklılıklar, bize, bir yerde yetişen iki bitki cins ve çeşidinden birinin sağlıklı bir şekilde gelişirken, bir diğerinin neden beslenme bozukluğu gösterdiğini açıklar.
Besin maddelerinin etkili bir şekilde kullanılmalarındaki farklılıklar bakımından özellikle demir dikkat çekici bir besin elementidir. Aynı toprak üzerinde, aynı koşullar altında yetiştirilen aynı türden farklı iki bitki çeşidinden biri şiddetli demir noksanlığı semptomları gösterirken, diğeri tamamen normal gelişebilmektedir. Bu durum, bazı çeşitlerin demir stresi altında H+ iyonları çıkararak kök bölgesi pH’ını düşürme ve yine bu çeşitlerin demir stresi altında köklerin indirgeme kapasitesinin artmasından ileri gelmektedir. Her iki olay, yani kök bölgesi pH’ının düşmesi ve köklerin indirgeme kapasitelerinin artması, kök bölgesinde bulunan demirin alınabilirliğini büyük oranda artırır. Demir stresine maruz kalınca kök bölgesi pH’ını düşürme kabiliyetinde olan bitkiler “demir etkin” bitkiler olarak adlandırılır. Demir klorozuna çok duyarlı olan bazı önemli bitkilerin (örneğin soya, mısır, domates) demir etkin varyeteleri genetik çalışmalarla elde edilerek bu bitkilerdeki demir noksanlığı sorunu büyük ölçüde giderilmiştir.
Özellikle mikro besin elementlerinin noksanlıkları, çoğu kez bu elementlerin toprakta reel noksanlıklarından çok, bazı toprak özelliklerinden kaynaklanmaktadır. Buna en iyi örnek ise kireç kökenli kloroz adını verdiğimiz, toprağın yüksek kireç kapsamına bağlı mikro besin noksanlıklarıdır. Böyle durumlarda kloroza dayanıklı çeşitlerin yetiştirilmesi en iyi çözümlerden biridir. Aksi halde, toprak özelliklerini değiştirmek kolay olmadığı için, sürekli kloroz problemi ile karşı karşıya kalınacaktır. Klorozun çeşitli kimyasallar ile giderilmesi ise ucuz bir yöntem değildir.

Beslenme bozukluğuna benzer semptomlar yaratan başka faktörler

Besin noksanlığı ve aşırılığı dışında, metabolizmada bozulmaya neden olan diğer bazı faktörler de, beslenme bozukluklarına benzeyen semptomlar yaratabilirler. Örneğin, sonbaharda çeşitli ağaçlarda görülen yaprak kızarıklıkları, fosfor noksanlığını andırmakla beraber, metabolizma ürünlerinin bünyedeki dolaşımının yavaşlamasından ileri gelen bir durumdur. Benzer şekilde, mısır bitkisinin yapraklarında metabolik nedenlerle zaman zaman görülen şeker birikmesi de yine fosfor noksanlığı semptomuna benzeyen kırmızılıklara neden olmaktadır.
Beslenme bozukluklarına benzer semptomlar yaratarak, beslenme bozukluklarının gözle tanınmasını güçleştiren etmenler çok çeşitlidir. Bu etmenlerin başlıcaları ise şunlardır.



İlaç Önerileri